Ekranların ''spor yüzü'' Güven Göktaş
Bir dönem televizyon ekranında kah Olimpiyat Oyunları'nın, kah Atletizm Dünya Şampiyonası'nın sesi, kimi zaman ''Filenin Sultanları''nın başarısını haykıran, futbol maçlarının aranan yüzü olan spor spikeri ve diksiyon eğitmeni Güven Göktaş, şimdilerde emekliliğinin tadını çıkarıyor.
Tarih: 10 Mayıs 2024 10:49:25
MEHMET BAYER - 10/05/2024 - HİBYA - Bir dönem televizyon ekranında kah Olimpiyat Oyunları'nın, kah Atletizm Dünya Şampiyonası'nın sesi, kimi zaman ''Filenin Sultanları''nın başarısını haykıran, futbol maçlarının aranan yüzü olan spor spikeri ve diksiyon eğitmeni Güven Göktaş, şimdilerde emekliliğinin tadını çıkarıyor.
HİBYA muhabirinin sorularını yanıtlayan Göktaş, meslek hayatına muhabirlikle başladığını, sonra spikerliğe geçtiğini, hedefinin hep kendi yaptığı haberi, programı sunmak olduğunu, bunu başarabildiği için de mutluluk yaşadığını söyledi.
''TRT gibi bir kanalda uzun yıllar spikerlik yapmak, ekrandan dolayı sokakta tanınmak nasıl bir duygu?'' şeklindeki soruyu yanıtlayan Göktaş, ''Bu, kolay kolay betimlenebilecek bir şey değil. TRT'nin en güzel zamanlarını yaşayan ikinci kuşak, belki de son kuşak biz olduk. İşimiz özel bir dal olduğu için, spor severlerden yoğun ilgi gördük. Bu tabii ki çok hoş bir duygu. Sporla ilgisi olmayanların bizi tanımaması da güzel, çünkü her yerde her zaman tanınmak hoş değil. Emekli olunca, bizim insanımızın kolay unutma özelliği sayesinde şimdilerde tanıyan, hatırlayan pek az. Bu daha da güzel, karavanla seyahatlerimiz daha rahat oluyor.'' dedi.
Göktaş, meslek yaşantısı süresince onlarca ilginç anısı bulunduğunu belirterek, şöyle öyle konuştu:
''Meslekten dolayı yaşadığımız onlarca ilginç anı var tabii ki. Bir dönem Gaziantepspor'un maçları (her ne hikmetse) bana çok yazılırdı. Hatta Gaziantepli gazeteci arkadaşlarım, 'artık sana buradan bir ev tutma zamanı geldi, nasılsa 2 haftada bir buradasın.' diye espri yapmaya başlamışlardı. Bir Gaziantepspor-Galatasaray maçı sonrası, havalimanında uçak saatini bekliyoruz. Çevremde Galatasaraylı futbolcular, Hakan Şükür, Suat Kaya, Bülent Korkmaz var, yan yanayız. Uçak, o dönemde, kışın, her zaman olduğu gibi rötar yapmıştı. Biz de sohbet halindeyiz. Bir anda 4-5 genç kız geldi, imza isteyecekleri hemen anlaşılıyor, ben kenara çekildim, futbolculardan imza isteyecelerini düşünerek. Ama bir anda benim yanıma geldiler ve onca ünlü futbolcu varken, benden imza istediler. Meslek hayatımın en hoş anılarından biriydi...''
Yaptığı en uzun yayın hakkında bilgi veren Göktaş, şunları aktardı:
''İsveç, Göteborg'da anlattığım Dünya Atletizm Şampiyonasında, tek başıma hayatımın en uzun yayınlarını yapmıştım. Hem de ilk deneyimimde. Normalde Barbaros Talı anlatacaktı o şampiyonayı, ama onun yerine biraz zorunlu da olsa ben gittim. Orada şu anda hayatta olmayan gazeteci ağabeylerim vardı, onlardan rahmetle andığım Cüneyt Koryürek ve Nuyan Yiğit'in yanı sıra birkaç 'yazan' daha vardı. Hepsinden rica ettim, 'gelin yayınlarda yanımda olun, destek verin.' dedim. Ancak, TRT onlara bir ödeme yapmadığı için hiçbiri yardım etmeyi kabul etmedi. Eşim, benimle gelmişti, bana lojistik destek verdi, su, yiyecek gibi...Ve en uzun yayınım 8 buçuk saat sürmüştü. İki kez bu kadar uzun yayın yapmıştım. Bunlardan ikincisinde Ankara'ya bağlantı sağlayan hat kopmuş, cep telefonu gibi bir imkan olmadığı için bana haber verememişler ve boşu boşuna 8 buçuk saat yayın yapmış, 'boşluğa' konuşmuştum.''
Usta spiker Göktaş, yaşadığı ilginç yayınlarından birisi hakkında şu bilgileri verdi:
''O kadar çok ilginç yayın anım var ki. Şu an aklıma gelen, Süreyya Ayhan'ın Türkiye'ye ilk Avrupa şampiyonluğunu kazandırdığı yayın. Münih'te final öncesinde reji favori atletleri gösterirken, Süreyya'yı hiç ekrana getirmemişti ve ben 'Şimdi göstermiyorlar ama yarışın sonunda Süreyya Ayhan'ı sürekli göstermek zorunda kalacaklar' gibi iddialı bir cümle kullanmıştım. Tabii müdürüm Ankara'da saçını başını yolmuş benim bu yorumumdan dolayı. Ama yarışı son anda, Gabriela Szabo'nun zorlamasına rağmen Süreyya Ayhan kazanmış ve o muhteşem anları tüm dünya görmüş, tüm Türkiye doya doya yaşamıştı. Yarışın sonunda Süreyya'nın bayrağımızla yaptığı koşu da bir sembol olmuştu.''
Her yayının kendine has bir özelliği ve değeri olduğunu anlatan Göktaş, ''Kolay kolay birbirinden ayrılmaz. Ama Olimpiyat Oyunları'nda yer almak çok özel bir duygu. Sporcu kariyerinde nasıl zirve ise, bir spor spikeri için de öyle. Sıralamaya devam edersek, ikinci sırada Atletizm Dünya Şampiyonası gelir. Bizim için özel önemi olan 'Filenin Sultanları (voleybol)' da ayrı bir yerdedir benim adıma. Futbol hepsinden sonra gelir.'' diye konuştu.
Göktaş, köşe yazarı Hıncal Uluç ile yaşadıklarına ilişkin ise ''Ölmüş birinin arkasından fazla konuşmaya gerek yok. Ama beni tanıyan herkes bilir, çok hakkımı yedi, çok hakaret etti, mahkemeye verdim, kazandım. Manevi anlamda, hiçbir zaman hakkımı helal etmedim, etmeyeceğim. Türkiye'de 'Kör ölür, badem gözlü olur.' diye bir söz var. Benim için o ve birkaç yakın dostu asla 'badem gözlü' olmayacak.'' görüşünü dile getirdi.
Dünyanın en önemli spor organizasyonlarından birinde yer alabilmenin kendisi için büyük gurur kaynağı olduğunu, tanımlaması çok zor duygular içinde bulunduğunu ifade eden Göktaş, şöyle devam etti:
''Anlatımlarda kullandığınız bir cümle tarihe mal olabiliyor. Monaco prensi ile aynı asansöre binip, tanışma fırsatı bulabiliyorsunuz. Usain Bolt'un inanılmaz rekorlarını, Ramil Guliyev'in Türkiye'ye kazandırdığı 200 metre Dünya şampiyonluğunu anlatan kişi olmak, 'Filenin Sultanları'nı başlangıçtan itibaren anlatmak, Naim Süleymanoğlu'nun Barcelona Olimpiyat Oyunları'ndaki şampiyonluk görüntülerinin yer aldığı video kasetini yayına koşarak yetiştiren genç muhabir (daha sonra tesadüfen asker arkadaşı) olmak, Dünya Kupası'nda üçüncü olan A Milli Futbol Takımı'nın uçağıyla yolculuk yapan (kameraman arkadaşım İsmail Tunca ile) 2 gazeteciden biri olmak...Böyle onlarca örneği yaşamak çok özeldi benim için.''
Güven Göktaş, hedefi spor spikerliği olanlara ise önerilerde bulunup, sözlerini şöyle tamamladı:
''Spor spikerliği çok özel bir meslek. Bizim dönemimizde sağdan say 13, soldan say 18 kişiydik tüm Türkiye'de. İmkanlar ise bir o kadar azdı. Ulaşım zordu, internet, cep telefonu yoktu, maddi kazanç düşüktü, bilgiye ulaşabilmek çok zordu. Spor organizasyonlarını canlı izleyip, yayına hazırlanma şansımız çok azdı, sadece yabancı gazetelerden ve telex haberlerinden bulabildiğimiz kadar bilgi sahibi olup, hazırlanabiliyorduk. Şimdi ise her spor organizasyonunun tüm ayrıntılarını bulabilmek çok kolay. Ancak ekmek aslanın ağzında değil, artık midesinde. Genç arkadaşlarımızın işi çok daha zor. Geleneksel gazetecilik bitmek üzere. Yazılı basın yerini internet gazeteciliğine, hatta sosyal medya yayıncılığına bırakıyor. Artık öne çıkmak için çok farklı, çok özel işler yapmak gerekiyor. Kurumsal yayıncılık giderek önemini yitiriyor. Türkçe'yi doğru ve iyi kullanmak da artık pek önemli sayılmıyor. Önerim, nasıl olursa olsun, spor medyasına bir şekilde adım atmaları. Eğer yeterli bilgi ve donanıma sahip olurlarsa, mutlaka kendilerine bir yer bulurlar. Ama bu yer, birilerinin yanında olmaktan çok, bağımsız, kendi beceri ve çalışmalarıyla elde ettikleri bir yer olmalı. Ben hep gazetecilikte idealist-objektif olmak tarafındaydım, gençlere de bunu öneririm. Her ne kadar zor olsa da.
Son olarak, Ulu önder Mustafa Kemal Atatürk'ün yolunda, dürüst, çalışkan, laik, tarafsız gazetecilik yapacak çok sayıda arkadaşlarımızın aramıza katılması ve memleketimizin çağdaş, aydınlık, güzel yarınlara emin adımlarla ilerlemesine katkıda bulunmalarının en büyük dileğim.''