Erdoğan: 2024 Türkiye’sinde 28 Şubat’ı hortlatmaya çalışanlara göz yummayız
Ankara, 26 Kasım (Hibya) - Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Diyanet İşleri Başkanlığı Konferans Salonu’nda düzenlenen 7. Din Şurası’nda konuştu.
Tarih: 26 Kasım 2024 15:40:43
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın konuşmasından bazı satır başları şöyle:
“7. Din Şurası’nın açılışında Diyanet İşleri Başkanlığı Külliyemizde sizlerle bir araya gelmenin bahtiyarlığını yaşıyorum. Şuranın aramızdaki birliği, beraberliği, muhabbet ve kardeşlik ruhunu tazelemesini, güçlendirmesini Allah’tan temenni ediyorum.
Şura kapsamında üç gün boyunca beş ayrı çalışma komisyonu bünyesinde düzenlenecek oturumların, sunulacak tebliğlerin, yapılacak tartışmaların ve müştereken alınacak şura kararlarının ülkemiz, milletimiz ve Alem-i İslam için hayırlar getirmesini rabbim niyaz ediyorum.
Sözlerimin hemen başında şu hususu samimiyetle ifade etmek istiyorum. Bizler, beş yılda bir toplanan Din Şuralarını, temiz ve imanlı ellerin muhlis bir kalple hazırladığı bereketli bir ilim ve tefekkür sofrası olarak görüyoruz. Sözü, fikri, eseri, müktesebatı ve tavsiyeleriyle bu sofrayı zenginleştiren ilim ve fikir insanlarına yani sizlere İslam’ın çizdiği o emin istikamette ebedi saadete giden bu muazzez yolda birlikte yürüdüğümüz yol arkadaşlarımız olarak bakıyoruz. Rabbim bu sofrayı daha da büyütmeyi, daha da bereketlendirmeyi sizlere de bizlere de nasip eylesin diyorum.
Yalnızca ülkemiz için değil, gönül coğrafyamız, yurt dışındaki vatandaşlarımız ve dünyanın farklı köşelerindeki tüm kardeşlerimiz için fayda sağlamasını ümit ettiğimiz 7. Din Şurası kararlarının titizlikle uygulamaya konulmasının ehemmiyetini şimdiden hatırlatmak isterim.
Bugüne kadar şuralarımızda alınan kararların takibini bizzat yaptım. 2019’da düzenlediğimiz 6. Din Şurası’nın kapanış programında Sayın Başkanımıza kararların tatbikiyle ilgili hassasiyetimizi ifade etmiştik. Bir önceki şurada alınan kararların 5 yıllık bir süre zarfında yüzde 95’lik bir oranla hayata geçirilmesini takdirle karşılıyor, Diyanet İşleri Bakanlığımızı ve kıymetli mensuplarını yürekten tebrik ediyorum.
Hiç şüphesiz dinimiz, emin ellerdedir. Dinimiz, yüce rabbimizin muhafazası, koruması altındadır. Ancak bu garanti, bizim yani kulların üzerinden mesuliyeti çekip almaz. Müslümanlar olarak bizler de dini yaşamak ve yaşatmakla mükellefiz. Dinimize yönelik saldırılarda her ne kadar sınırsız bir emniyet içindeysek dindarlara yönelik saldırılarda ise tedbir alacak, bu saldırıları göğüsleyip püskürtecek olan bizden başkası değildir.
Tarihimize baktığımızda şunu görüyoruz: Dinimiz İslam, Mekke ve Medine’den başlayarak asırlar boyunca çok geniş bir coğrafyada eşsiz güzellikte medeniyetler inşa etmiştir.
Bağdat, Şam, Kahire, Buhara, Semerkant, Gırnata, Kurtuba, Konya, Bursa ve İstanbul, asırlar boyunca dünyaya istikamet çizen ilim ve medeniyet merkezleri olmuştur.
Batının kan, gözyaşı, katliam, soykırım ve sömürüye dayanan ilerlemesi, doğunun ilahi ve insani medeniyetini boğmak için geçici bir dönem üstünlüğü eline geçirmiştir. Ama bizim medeniyetlerimizi inşa eden ruh ve öz, ilk günkü gibi tazeliğini muhafaza etmektedir.
Biz kendi kodlarımızla, kendi medeniyetimizin yeniden inşasına ne kadar inanıyorsak, medeniyetimizin tekrar dirileceğine de o derece inanıyoruz. Müslümanların, kendi ruh kökleriyle irtibatı, uygar dünyayı rahatsız etmekte, o ruh kökünü yıpratmak, o ruh kökünü koparmak için asırlardır Müslümanlara sadece fiilen değil, manen ve fikren de saldırılmaktadır.
Bu saldırıların son asırda büyük ivme kazandığını, son yıllarda ise adeta zirve noktasına ulaştığını burada hatırlatmak durumundayım.
Bugün çocuklar, anne babalarının, ailenin, öğretmenin, mahallenin talim ve terbiyesinden ziyade üzülerek ifade ediyorum dijital medyanın talim ve terbiyesine daha fazla maruz kalıyor.
Dijital alemin sadece bir kapitalist araç olmadığını, sadece para kazanma, sadece eğlence amacı gütmediğini fark etmemiz gerekiyor. Dijital tekno kültürü yönetenler ve yayınların bir taraftan ciddi paralar kazanırken, diğer taraftan da kendi fikir, inanç ve yaşam tarzlarını yeni nesillere zerk ettiğini görüyoruz.
Bugün şunu çok net biçimde söylemek isterim: Dijital hareket, yeryüzündeki tüm semavi dinleri, özellikle de İslam’ı hedef alıp yıpratmak suretiyle yeni bir yapay din oluşturma gayreti içindedir. Ne yazık ki bu yapay dinin müntesipleri de küresel ölçekte gittikçe artmaktadır. Yapılması gereken, çok açıktır. İlk olarak 7. Din Şurası’nın da ana temasını oluşturan, Dijitalleşen Dünyada Diyanet Hizmetleri yeniden değerlendirilmelidir.
İkincisi, dijital inanç sistemleri karşısında Müslümanların tüm değerleriyle korunabilmesi için acil önlemler alınmalı ve hayata geçirilmelidir. Gerek din hizmetlerinde dijital dünyadan istifade ederken, gerekse dijital saldırılara karşı değerlerimizi savunurken özümüz, ruhumuz, bizi var eden köklerimiz, büyük bir itinayla korunmalıdır.
İslam aleminin bugünkü vahdetten uzak görüntüsünün altında 19. yüzyılda Müslümanların içine enjekte edilen mikro milliyetçilik fikri vardır. Bugün de medya ve sosyal medya üzerinden lümpen ırkçı hareketler, rahatça örgütlenebilmekte ve propaganda yapabilmektedir.
Coğrafyamızdaki her milletin, her ırkın çimentosu İslam’dır. İslam’ın bize kandırdığı kardeşlik ruhudur. Özellikle Türkler, Kürtleri, Arapları bir arada tutan, ortak dinimizdir. Ortak kıblemizdir. Ortak inançlarımız ve ideallerimizdir.
Göğsünde imandan zerre olan herkes, ırkçılık maskesi altındaki İslam karşıtlarına karşı uyanık olmak ve bu bela ile mücadele etmek zorundadır.
Son yıllarda filmlerin, dizilerin, televizyon programlarının aile ile birlikte dini değerlerimizi, dindarları hedef aldığını da müşahede ediyoruz.
Siyasi hayatımızın bütün safhalarında desteğini, duasını hatta 15 Temmuz gecesi olduğu gibi canlarını bizden esirgemeyen insanlarımızın sırf inancı, sırf dış görünüşü dolayısıyla aşağılanmasına, üç beş kendini bilmezin reyting savaşına meze yapılmasına müsaade edemeyiz.
Açık ve net söylüyorum, toplumun çimentosu olan mukaddesatımıza yönelik bu tür girişimler, milli güvenlik sorunudur ve RTÜK başta olmak üzere ilgili kurumlarımız bu konularda hızlı tedbirleri devreye almalıdır.
2024 Türkiye’sinde 28 Şubat’ı hortlatmaya çalışanlara göz yummayız. Böyle bir atmosferin oluşmasına da asla fırsat vermeyiz.
Ne yazık ki alimlerimiz, en hassas, en derin, en çetrefilli konuları medya ve sosyal medyaya taşımak suretiyle tehlikeli bir yola giriyor. İlim erbabı arasında konuşulması, müzakere edilmesi gereken konular ulu orta yapılıyor. Meselelere hakim olmayanların zihinleri bulandırılıyor.
Üniversitelerimiz, özgürdür. İlahiyat fakültelerimiz özgürdür. Hocalarımız da öğrencilerimiz de her soruyu sormalı, her meseleyi cesurca tartışmalı, hiçbir endişe duymadan rahatça konuşmalıdır. Ancak bunlar, ulu orta kamuoyu önünde medya ve sosyal medyada değil, ilim meclislerinde ehil insanlar arasında yapılmalıdır. Yine bu minvalde sivil dini yapıların, kendi içlerinde ya da kendi aralarında yaptıkları münakaşalar, toplumda bu müesseselere karşı güveni aşındırmaktadır. Sivil dini yapıların, bu yolla yıpratılması, birtakım sapık oluşumlara maalesef zemin hazırlıyor. Kötü örnekler toplumda umudun kararmasına sebep oluyor. Din adamlığıyla şovmenlik aynı kisvede bulunamaz.
Topluma örnek olması beklenen kişilerin, şöhret ve kudret uğruna ağırbaşlılıktan, vakardan, samimiyetten uzaklaşması, hem de iki cihanda hesabı verilemez ağır bir vebaldir.
Sözlerime bu düşüncelerle son verirken, şuranı ve alınacak kararların ülkemiz, milletimiz ve tüm İslam alemi için bir kez daha hayırlara vesile olmasını temenni ediyorum. Sizleri sevgiyle, saygıyla selamlıyor. Hepinizi Allah’a emanet ediyorum. Kalın sağlıcakla.”
Hibya Haber Ajansı